YORUM | UĞUR TEZCAN
Bir önceki yazımızda ’Neden Fetö Diyorlar?’ şeklinde bir soru sormuş ve bunu toplumsal üç katman açısından değerlendirmiştik. Aynı yazı içerisinde ’Neden Fetö Demek Zorundalar?’ diyerek konuyu bir başka boyutu ile de ele almıştık.
Özetle; ‘fetö’ söylemleri, özellikle 2016 yılından beridir, Ergenekon ve Erdoğan suç örgütlerinin senkronize bir şekilde tasarlayıp ürettikleri büyük bir algı operasyonunun alt yapısını oluşturuyor. Olmayan ve adalet önünde ispatlamaya bile ihtiyaç duymadıkları bir ‘terör örgütünün’ varlığını iddia ederek ülke yönetimini istedikleri şekilde dönüşüme uğrattılar ve devlet kademelerinde iyice kadrolaştılar.
‘Fetö’ söylemi her iki kesimin de büyük bir iştahla ve çirkefçe kullanageldikleri bir ifade. Özellikle Ergenekoncu çevrenin algı operatörleri buna sürekli olarak ‘fetö projesi’, ‘kripto fetö’, ve ‘fetö kumpası’ gibi saçma sapan ifadeler de (akıllarınca) ilave ederek destek veriyorlar. Dünyanın hiç bir aklı başında ülkesi bu söylenenlere inanmıyor elbette! Türkiye’de cahilinden entel takılanına kadar geniş bir kitle de aslında olan bitenin farkındalar; ancak korkularının ve cehaletlerinin eseri neticesinde kendilerini bu söylemlere inanmaya zorluyorlar! (Psikoloji’de cognitive dissonance olarak geçer, kıstmetse sonra değiniriz).
Erdoğan bir kaç gün önce, her zamanki gibi yine utanmadan, yalan söyleyerek ‘’son Fetö’cü de hukuk önünde hesap verene kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz’’ dedi. Oysa kendisi de iyi biliyor ki ortada ne bir (gerçek) ‘hukuk mücadelesi’ ne de öyle bir ‘terör örgütü’ yok. Halen Gülen’in ‘’uluslararası bir mahkeme kurulsun…’’ teklifini ağzına bile alabilme cesareti sergileyemedi Erdoğan. Korkularından; tüm avaneleri de o sözün direk muhatabı olmaktan ısrarla kaçınıyorlar. İslamcısından liberaline kadar çoğu kişi (algı operatörü), ‘’delilim yok ama suçlu olduklarını biliyorum’’ modundalar. Muhalefet partileri de buna dahil ki onların Ergenekon ile olan göbek bağlarına önceki yazılarda değinmiştik. Bizzat Erdoğan’ın ve etrafından bazı isimlerin ‘’hukuki yollarla bunlarla mücadele edemezdik!’’ ve ‘’darbe olmasaydı bunlarla bu şekilde mücadele edemezdik… ‘verilenleri geri alamazdık’’ diyerek (aslında) itiraf ettikleri hukuksuz ve soykırımsal bir süreç var ortada.
Bu süreci desteklemek adına ‘fetömetre’ denilen bir saçmalık bile icat ettiler! Şubat 2019’da OdaTV’de yayınlanan bir haberde bir yazar ve rektör olan Yaşar Hacısalihoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı’nın geliştirdiği ‘fetömetre’ uygulamasını övüyor ve “bu yöntem, FETÖ mücadelesinin kurumsallaşmasına büyük katkı sağlayacaktır” diyordu. Akademisyeniyle, ‘kurmay zekasıyla’ faşizme evrilmiş soykırımcı bir zihniyetin yansımaları bu hezeyanlar.
Ben bu yazıyı yazarken bir itiraf daha düştü basına. Dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Harun Kodalak, “İddianameyi hazırlamışlardı ama delil yoktu. Erdoğan, kendi tabanı dahil hiç kimseyi cemaatin ‘silahlı terör örgütü’ olduğuna ikna edemiyordu’’ dedi. İşte bunu ‘fetö’ yalanı ve 15 Temmuz darbe tiyatrosu ile hayata sokmuş oldular. Yine AKP’li Süleyman Soylu daha bir kaç gün önce utanmadan; ‘’düşünün TSK dört cephede mücadele ediyor. Siz bu anda bile ‘fetö’cü var deyip bir görevliyi alıyorsunuz. Herhangi bir direnç yok. Daha ne istiyorsunuz?’’ demek suretiyle sadece ‘iftiralar’ üzerinden yürütülen bu hukuksuz soykırım sürecine farkında olmadan ışık tutmuş oldu.
Tr724 yazarlarından Mahmut Akpınar’ın ’15 Temmuz Erdoğan’ın kırmızı çizgisi!’ başlıklı yazısında belirttiği gibi 15 Temmuz ve ‘fetö’ ifadesi Erdoğan’a ‘’sınırsız ve sorgusuz bir güç’’ sağlıyor… O nedenle de ‘’15 Temmuz’un sorgulanmasına fırsat vermiyor’’. Bu bağlamda, muhalif pozisyon takınan veya kendisine tehdit oluşturacak olan herkesi bu ‘fetö’ torbasına atıyor. Muhalefet görünümlü yapı da, Erdoğan’ın bu ‘fetö’ ifadesi üzerinden oluşturduğu cadı avını fetişist duygularla kullanıp (sahiplenip) kendisine saha açmakta kullanıyor. Yine Akpınar’ın da işaret ettiği gibi, iş adamından sanatçısına kadar kamu kaynaklarından yararlanan veya yararlanmak isteyen çevreler de basın ve kamuoyu önünde adeta bir ‘fetö besmelesi’ çekerek, mevcut rejimin diskuruna olan bağlılığını fetişik ve kültsel bir ritüel hassasiyetiyle yerine getiriyor! Koca bir; devlet rantından beslenme çarkı ‘fetö fetişizmi’ üzerinden yürüyor adeta. Burada ‘fetö fetişizmi’ kavramından maksadım; Erdoğan’ın ürettiği bu (soykırımcı) diskuru adeta bir tapınma kültürü içinde kullanma hastalığına, obsesyonuna (obsession) ve tapınmacılığına işaret etmektir.
Tr724 Yazarı Gazeteci Nedim Hazar geçenlerde önemli bir veri açıkladı. Buna göre, Erdoğan’a ‘muhalefet’ yapıyormuş gibi hareket eden, benim Ergenekon’un algı operatörleri olarak tanımladığım yayınlardan olan Sözcü gazetesi, Erdoğan’ın üretimi olan bu ifadeyi son dört yılda 271 bin defa kullanmış. Resmini paylaştığı bir sayfanın yarısında 14 kere ‘fetö’ ifadesi kullanılmış. Yani onun deyişiyle, ‘’günde 185 kez, her gün her sayfada ortalama 8.4 kez ‘fetö’ demişler. Bu açık bir algı operasyonunun ispatıdır ve bir medyanın soykırım aracı olarak kullanılmasıdır.
CHP’sinden Kemalistine oradan siyasete tekrar dönen Davutoğlu’na kadar herkes kendi ihtiyacına göre günlük ‘fetö ritüellerini’ yapıyorlar. Ahmet Davutoğlu geçenlerde çıktı ve ‘’benim gitmem için dosyaları hazırlayanlar fetö unsurlarıdır’’ dedi. Oysa AKP içinde bile herkes Davutoğlu’nun seçimle geldiği halde Erdoğan’ın postasıyla kovulan bir başbakan olarak tarihe geçtiğini bilir! Muhalefete soyunduğu halde kendisini kovan Erdoğan’a söz söyleyemeyip Erdoğan’ın ‘fetö’ söylemi üzerinden rejimin geldiği duruma ‘taparak’ kendisine yol açmaya çalışan ezik siyasetçi tipi!
Yine Tr724 yazarı Adem Yavuz Arslan’ın belirttiği gibi; ’olur da Cemaat temize çıkar diye kabuslar gören gazeteci-akademisyen ve siyasetçilerin olması Erdoğan rejimine can suyu oluyor.’’ Kanaatimce bunu ‘olur da fetö ifadesi çökerse…’ şeklinde okumak da mümkün.
Erdoğan: ‘’15 Temmuz, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, ülkemizi işgal girişimiydi’’ dedi olayın yıldönümünde. Fenerbahçe’nin eski ‘şike davası’ kapsamında ifadeye giden Aziz Yıldırım, Trabzonspor’un avukatını ‘’fetöcüye benzemekle’’ itham etti. Bir pisliğe bulaşmış, başı sıkışmış herkes ‘fetö’ dersem belki bir avantaj kazanırım kurnazlığına soyunuyor nedense! Ülkeyi soyan da, soyarken yakalanan da hemen bu ‘fetö’ narasını atıveriyor!
Yine bir kaç gün önce, AKP’li Nuh Albayrak ‘fetö’yü ‘’dine darbe vurmaya çalışan Vatikan lejyoneri’’ olarak lanse ederken, diğer yanda onun muhalifi konumunda olan Fikret Bila aynı ‘fetönün’ ‘’laik Atatürk cumhuriyetini yıkıp yerine din devleti kurmakla’’ itham etti! Bu ilk örnek değil. Yıllardır İslamcı ve fundamentalist kesim Cemaat’in ‘CIA ajanı’ olduğunu iddia ederken, Kemalist kesim de Cemaat’i laik Atatürk cumhuriyetini yıkıp şeriat devleti kurmak istemekle suçlayıp durdular! Tabanlarını kandırma endeksli aynı algı oyunları ‘fetö’ söylemi ile yeni bir kılıf kazandı sadece o kadar!
Oysa ülkenin asıl sorunları çoğu yazımızda da işaret ettiğimiz gibi ekonomik sorunlar, altyapı ve kaynak sorunu, demokrasi yoksunluğu, yolsuzluk, adaletsizlik ve çarpık sistem. Halk, kurnaz davranıp Erdoğan’ın ‘fetö’ söylemine inanmış gibi yapsa da aslında olayın aslını iyi biliyor. Daha geçen gün İstanbul Ekonomi Araştırma Genel Müdürü Can Selçuki, ‘’Haziran ayında ‘Türkiye’nin en büyük problemi ne diye?’ sorduk. İlk 15 cevapta fetö yok’’ dedi. Bu çok şey anlatıyor!
15 Temmuz’u ve ‘fetö’ söylemini Erdoğan’ın kendi partisi özelinde; Ergenekon’un da etki alanındaki daha geniş bir algı operatörü kesim ekseninde ısrarla sürdürme gayretlerinin ardında zaten bu yatıyor: O şişirdikleri büyük ‘fetö yalanı balonunun’ patlamasına tahammülleri yok. Zira patlarsa ortaya çok büyük hırsızlıklar, yolsuzluklar, soykırım suçları, illegal eylem ve yapılanmalar çıkacak.
Yalan, uçan bir balon gibidir. Havada kalmasını ve ilerlemesini istiyorsanız ona sürekli olarak sıcak hava üflemeniz gerekir. Bu minvalde ‘fetö’ yalanı işte bunu sağlıyor. Daha önceki yazılarımda ‘fetö korosu’ tabirini de kullanmıştım. Erdoğancısı da Ergenekoncusu da bir koro halinde o yalan balonunu her gün, yılmadan ve duraksamadan yeni yalanlar ve ‘fetö tekrarları’ (bu da psikolojide conditioning olarak geçer, buna da değiniriz) ile şişirmek zorundalar. Zaten, ‘’Neden Fetö Demek Zorundalar?’’ derken de bunu kastediyordum.
Bakalım bu yalan ve algı balonu ne zaman patlayacak! Çok zorladıkları için nefesleri mi kesilecek, yoksa çok şişirdikleri için balon mu patlayacak bunu kısmetse hep birlikte göreceğiz!
Not: Bu yazı ve ‘fetö’ konusunda yazdığım önceki yazılarımda kullandığım; ‘fetö korosu’, ‘[Ergenekon’un ve Erdoğan’ın] algı operatörleri’, ‘fetö besmelesi’, ‘fetö fetişizmi’ vb. kavramlara katılmayanlar olursa saygı duyarım.
https://www.tr724.com/aman-feto-balonu-patlamasin/