“Siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. ..”


Hiç kimse bir diğerinin aynı değil. 

Düşünceler de öyle…

Ana hatlarda bir benzerlik söz konusu olsa da insan sayısınca bir renklilik, kişi başına bir farklılık var.

Yaratılış böyle; herkese kendi yaptığı süslü gösterilmiş ve herkes, kendisine ait olanın doğruluğuna kilitli…

Aksi olsaydı, Şeytan şeytanlığından vazgeçer, Firavun ve Nemrut da seccadesini adalet sarayına sererdi!

Bu renkliliğin tabii sonucu olarak gördüklerimiz de farklı, kanaat sahibi olup da hüküm verdiklerimiz de!

Niyet ve nazarımız farklı olduğu için gördüğümüz bir olaydan, duyduğumuz veya okuduğumuz aynı cümleden, her birerimiz farklı anlamlar çıkarabiliyoruz!

Meseleyi kendimizle sınırlı tuttuğumuzda bunun problem edilecek bir yanı yok. Hatta, bir zenginlik bu! Ancak, aksine ihtimal vermeksizin ve kendi haklılığımızı işin merkezine koyarak faturayı başkalarına kesiyor, üstelik, işin bütününe vakıf olamadığımız halde bunu seslendirip ikinci, üçüncü şahıslara da taşıyorsak meselenin rengi değişiyor….

Kurtuluş reçetesi islam hukukunu uygulamaktır:

“Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.”
HUCURAT-6
Yani ortaya atilan tonlarca iddiaya körü körüne inanmak haramdir, dogrulugunu arastirmak, sorusturmak Allahin emridir.

“Siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur.”
Nur (24/15)

“Onu (iftirayı) duyduğunuzda “bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşa! Bu, çok büyük bir iftiradır…” demeli değil miydiniz?” (Kur’an 24/16)


“Ey iman edenler, zandan çok kaçının”
Hucurât Suresi 12.
Yani Sui-zan (bir kimse veya kesim hakkinda hicbir delil olmaksizin kötü düsünmek) haramdir

“Berâet-i zimmet asıldır. (el-aslü berâetü’z-zimme)”
Yani bir kimsenin suçlu olduğu iddia edildiğinde isbatlamak icab eder

“Tevehhüme itibar yokdur. (lâ ıbrete li’t-tevehhüm)”
Yani sağlam delile dayanmayan ihtimaller vehimden ibaret olup bunlara itibar edilemez.

“Hüküm zâhire göre verilir. (el-hükmü li’z-zevâhir)”
Şek ile yakîn zâil olmaz. (el-yakînü lâ yezûlü bi’ş-şekk)
Yani şüphe ile karar verilmez, kesin bilinen husus şüphe ile bozulamaz.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir