İktidarın sarıldığı son can simidi de belli oldu. Ayasofya’nın cami olarak açılması bugün Cuma namazının kılınmasıyla gerçekleşiyor.
Ayasofya, müzeye çevrildiği 1934 yılından itibaren bir rövanş malzemesi olarak görüldü. Batı da camiye çevrilmesini bir rövanş olarak görmüştü, muhafazakar Müslümanlar da. “Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın” sloganı cumhuriyet tarihi boyunca muhafazakarların, İslamcıların sloganı olmuştu. Bu onların sloganıydı ama gerçek anlamda dinin, İslam’ın sloganı olamazdı. Bir mabet üzerinden siyasi hesaplaşma ne Hristiyanlığa ne de İslamiyete uyardı aslında. Hükümranlık yarışının sembolü olduğu belli olan kavramlardı bunlar.
Fatih’in İstanbul’u fethi sonrası eski Bizans egemenlik alanları sadece isim değiştirerek tekrar vizyona girmişti. Bizans döneminin imparatorluk alanını oluşturan saray, Hipodrom, Ayasofya Kilisesi, yeni şehir merkezi Atmeydanı, Osmanlı Sarayı ve Ayasofya Camii oluyordu. Bir imparatorluğu yıkıp kendi iktidarını kurmanın sembolüydü Ayasofya’nın camiye çevrilmesi. Olaya rövanş üzerinden bakarsak bugün Tayyip Erdoğan’ın yaptığı garip değildir. Aklı sıra buz gibi eriyen iktidarını tahkim edebilmek için bir rövanş metaforu üzerinden Ayasofya’yı müzelikten camiye çevirerek 100 yıllık rövanşı alıyor, muhafazakarların, İslamcıların yüreğini soğutuyor.
Evet, bu değişim iç soğutuyor ama olması gerekene hiç uygun değil, İslam’ın ruhuna, din özgürlüğüne hiç uygun değil. Hepimiz biliyoruz ki İslam’ın ilk dönemlerindeki bir tarihi vaka İslam’ı ölçü olarak tanıyanlarca kilisenin, camiye çevrilmesini doğru bulmaz. Hz. Ömer Şam’da bir kiliseyi ziyaret ederken namaz vakti geçmek üzeredir. Rahip kilisede de namaz kılabileceğini, buranın da bir ibadethane olduğunu söyleyince Hz. Ömer, “Kılarım ama ben kıldığım için burayı benden sonra Müslümanlar camiye çevirir. Bu da kabul edebileceğim bir şey değildir” der. İslam’ın ilk dönemlerindeki saf, duru anlayışın daha sonra saltanatçı, fetihçi akımlarla nasıl değiştirildiğine çarpıcı bir örnektir bu. Zira dini gibi sunulan saltanat aslında dine aykırı bir fiile imza atmaktadır artık.
Tayyip Erdoğan, kılıç hakkı gibi Ortaçağ’a ait kavramlar üzerinden Türkiye toplumunu Batı ile karşı karşıya getirerek hem dine hem de sosyolojiye aykırı bir fiile imza atıyor. Bazen dini gibi görünen semboller üzerinden dine aykırı işler yaparsınız. Medine döneminde Hz. Peygamber’in mesajını kirletmek için münafıklar eliyle gizlice, kötü niyetleri gizleyerek kurulan Mescid’i Dırar örneğini hatırlayalım. Mescid’i Dırar üzerinden toplumu dini, görüntüler üzerinden kandırmaya çalışan bir anlayışa karşı Hz. Peygamber Müslümanlara ilk bakışta garip görünebilecek bir emri vermişti. “Bu mescid binasını yıkın zira din üzerinden kandırmak üzerinden yapıldı” demiştir. Dine karşı dini kullanarak kirli, günahkar, suçlu anlayışlarını örtmek isteyenler de bugün Ayasofya’yı son çare olarak bulmuştur.
OHAL döneminin en suçlu, insanlık dışı fiillerine imza atan, çürümüşlüğünü kokuşmuşluğunu örtmek için Ayasofya’yı cami olarak açarak kendisini kurtaracağını düşünen bir anlayışla karşı karşıyayız. Aslında bu tarihi gerilimler, rövanşlar bitmeli, 21. yüzyılda dinler ve kültürlerin ortak yaşayacağı alanlar kurmamız gerekirken tarihin karanlığına dönmeyi tercih eden bir iktidar var karşımızda. Saltanatçı yarış karanlığına bir de dine karşı dini kullanarak kiliseyi camiye çevirmeyi ekliyorlar.
Olması gereken aslına dönülmesi Ayasofya Kilisesi’nin, kilise kalmasıdır. Kiliseleri camiye, camileri kiliseye dönüştürme anlayışı eski zamanların geri adetleridir. 21. yüzyılda olması gereken bu gerilimleri kullanan yeni sultanların yaptığına insani, dini referanslarla cesurca karşı çıkmaktır.
http://www.gazetedavul.com/manset/ayasofyada-cuma-hicbir-gunahinizi-ortemeyecek-2097.html