Hat ve ebru ustası Dr. Kileci: Türk kültürü adına lahmacun anlatılıyor, hani nerde İslami değerler?

BASRİ DOĞAN | ROTTERDAM, TR724

Dr. Mehmet Refii Kileci, dünyanın farklı bölgelerinde organize ettiği gösteriler ve açtığı kurslarla, İslam’ın sanat ve estetik yanını uygulamalı olarak anlatıyor. Hollanda’nın Rotterdam kentinde Rumi Sanat Enstitüsü’nde çalışmalarını sürdüren Kileci, Hollanda Kraliyet ailesi başta olmak üzere ortaokul, lise, üniversite öğrencilerine hat, tezhip, ney, minyatür ve ebru dersleri veriyor.

Eserler üretip, sanat sergileri açarak, workshoplar ve kurslar düzenleyerek değerlerimizi anlatmaya çalıştıklarına işaret eden Dr. Mehmet Refii Kileci, Avrupa’da Türk kültürü diye baklavanın, lahmacunun anlatılmasına tepki gösteriyor. Kayseri’nin Sivas’ın bir köyünü sevenler derneği diye kahvehanelerin açıldığını hatırlatan Kileci, ‘Hani nerede ilim, kültür, İslami değerler?’ diye soruyor.

Rumi Sanat Enstitüsü, hafif psikolojik sorunları olan insanlara ebru sanatı aracılığıyla terapi imkanı da sağlıyor. Dr. M. Refii Kileci, “Osmanlı döneminde musiki makamları bir tedavi aracı olarak kullanılmış. Hastanelerde farklı makamlarda hastalara uygulanarak olumlu sonuçlar elde edilmiş. Ebrunun da insanları ruhen rahatlatma özelliği yeni keşfedildi. Biz de hem Türk musikisindeki makamlardan istifa ederek, ebruyu bir terapi vasıtası ve aracı olarak kullanıyoruz. Hollanda’daki çeşitli psikiyatri kliniklerinden hafif sıkıntılı hastalar bize geliyor. Onları ebru sanatı ile rahatlıyoruz.” diyor.

Rotterdam Rumi  Sanat Enstitüsü kurslarına Hollanda, Almanya, İngiltere, Belçika, Fas, Tunus, Pakistan, Irak, Suriye, Afganistan başta olmak üzere her milletten öğrenci geldiğini belirten Kilec, kurs alıp bu sanatı öğrenen Hollandalıların kendilerinin kurs vermeye başladığını söylüyor.

İSLAM’I SANATLA ANLATMAK

Avrupa’da İslam’ın sanat ve estetik boyutuyla temsiline ihtiyaç olduğunu vurgulayan Kileci’ye göre, Türkiye’deki değerli ustaların dışa açılması gerekiyor. Sanat fuarlarında ve sergilerde kendisinin aynı zamanda ilahiyatçı olduğunu öğrendiklerinde insanların hem şaşırıp hem de sevindiklerini belirtiyor: “Dinimizin Avrupa’da bu yönüyle temsiline ciddi ihtiyaç var fakat bunu yapacak insan çok az. Bu insanlar sanata o kadar değer veriyor ki, Avrupa’nın en güzel camilerinden biri  olan Rotterdam’daki Mevlana Camii, haftada 400 Hollandalı tarafından randevu alınıp, ücret ödenerek geziliyor. Sanata çok önyargısız bakıyorlar.”

‘BİZE AİT DEĞERLERİ BİR BARIŞ KÖPRÜSÜ OLARAK KULLANMAYA ÇALIŞIYORUZ’

Tr724‘e konuşan M. Refi Kileci, Rumi Sanat Enstitüsü’nün kurması ve sonrasında yaptıkları çalışmaları şöyle anlattı: “2008 yılında Rumi sanat Enstitüsünü kurduk. O günden bu güne değin, bu sanat merkezi ile uğraşıyorum. Bunun dışında tefsir ve dini ve tasavvufi sohbetler ile meşgul oluyoruz. Rumi Sanat Enstitüsü olarak bu manada Avrupa’da bize ait 1400 yıllık gelenekli İslam, Osmanlı ve Türk sanatların ait kapsamlı hizmet veren nadir kurumlardan biriyiz. Kurumsal anlamda bu işi yapan neredeyse yok gibi . Allah’ın inayeti ve kendi emeğimiz ile ayakta duruyoruz. Elimizden geldiği kadarda bize ait değerleri bir barış köprüsü olarak kullanmaya çalışıyoruz. Çünkü sanat Avrupa’da önemli bir köprü. Önyargıları yıkıyor. En büyük özelliğimizde günlük siyasal politikadan uzak durarak bu işi tamamen evrensel ve İslami değerlere bağlı insani olarak yapmaya çalışıyoruz. Tabiri caiz ise gönüllere girmeye çalışıyoruz. Burada İslam ve Osmanlı sanatları ile alakalı kurslar veriyoruz. Bu kurslarımız,ebru kursu,tezhip kursu, minyatür kursu,ney kursu ve bunlarla beraber latin ve çin kaligrafisi  kurslarımız var. Bu kursların bir kısmını başka arkadaşlarımız veriyor. Bunlar arasında iki Hollandalı hocamızda bulunuyor. Güzel bir kardeşlik ortamında burada sanat ile beraber dostluklar oluşturuyoruz.  Dünyanın   barışa ,kardeşliğe , dostluğa,huzura ihtiyacı var. Dünya savaşlardan, kavgalardan ve politik entrikalardan gerçekten bıktı. Bizde gündem uzak duraraktan insanlar ile kardeş olduğumuzu anlatıyoruz. Ben İlahiyatçı kimliğimin yanında aynı zamanda sanat ile meşgulüm. İslam demek barış demek, kardeşlik demek ve herkese iyilik yapmak demek. Hazreti Mevlana’nın yolu da budur. Rumi Sanat Enstitüsünün ismi buradan geliyor. Hazreti Mevlana ‘Ne olursan yine gel’ diyor. Daha doğrusu insanı insan olduğundan dolayı kucaklıyor. Daha doğrusu insana insan olarak bakıyor. İlkönce insanız ondan sonra Müslüman’ız. Öyle olunca da insanlık ortak paydasında insanlar ile buluşuyoruz.”

Rumi Sanat Enstitüsü kurslarını tamamlayan Hollandalılar da ders vermeye başladı.

“Fakat sanatı gören bu güzellikleri temsil eden insanları görünce de önyargılar yıkılıyor.  Hollanda sanat ve ilime önem verem bir ülke.  Hollanda bu yönü ile gelişmiş ve zengin bir ülke. Hollandalılar her türlü sanatı seviyorlar ve değer veriyorlar. Hollanda’da yüzlerce müze var. Rembradt olsun, Van Gogh olsun ve diğer sanatçılar çağlara damgasını vurmuşlar. Bunlar anısına başkent Amsterdam’da müzeler açmışlar.Bunlar  dünya çapında sanatçılar. Bütün dünyadan milyonlarca insan her sene Van Gogh müzesini ziyarete geliyor. O açıdan Hollanda insanı sanatı seviyor. Sanata değer veriyor. Öyle olunca da onlarla çabuk buluşma noktası oluşuyor. Bizim  şansımız  Hollanda  da bilinmeyen sanatları  icra etmek . Hollanda insanı kendi sanatını bildiği için, birazda böyle farklı sanatlar arıyor. Bizim Rumi Enstitüsünde yaptığımız Ebru sanatı onlara değişik geliyor. Hat sanatı onlara çok farlı geliyor. Hollandalıların en çok ilgi duydukları isimlerinin Arapça yazılışlarını görmek oluyor. Bunlar onlara çok ilginç geliyor. Hollanda Kralı Alexander’ın ismini taşıyan insanların bu ismi Arapça olarak yazılması çok hoşlarına gidiyor ve onlara çok farklı geliyor. Haftada iki gün hat sanatı derslerimiz var  ülkelerden 40  dan fazla  kayıtlı öğrencimiz var. Bunlar arasında 6 tanesi Hollandalı hat sanatı öğrencimiz var. Bunların çoğu Müslüman değil. Fakat bu sanatı enteresan buluyorlar. Ortam  çok sıcak ve güzel ,tam bir  dostluk ve kardeşlik  havası, ciddi bir  kardeşlik ortamı oluşuyor. Gerçekten dünya savaşlardan bıktı. Paylaşılmayacak bir şey yok. Gayemiz misyonerlik yapmak değil. Sanatın evrensel değerleri altında insanları buluşturuyoruz birbirimiz tanımamız. Sanat vasıtası ile bize ait değerleri tanıtmak ve aynı zamanda ön yargıları yıkmak güzelliklere merak uyandırmak, kardeşlik, dostluğu ve muhabbeti  tesis etmek istiyoruz. Yoksa Rumi Sanat Enstitüsü dini bir kurum değil.  Sadece bize ait değerleri sanatlar ile temsil etmeye gayret ediyoruz.”

‘ARAYIŞ İÇİNDE OLAN AVRUPALILARA İYİ TEMSİL SUNAMIYORUZ’

“Müslümanlar olarak icraat deyince orada kaybediyoruz. İslam’ın güzel ahlakını davranışlarımız ile temsil edemiyoruz.Müslümanlık sadece Allah a  kulluktan oluşmuyor din bir  bütün ,din muamele .Avrupada eğitimle, ilimle, sanatla, irfanla ve dini yaşamakla temsil edemiyoruz.Bu ciddi bir problem. Yani Avrupa’da ki insanların bizim halimize  bakıp da umumi manada etkilenmesi şu anda mümkün değil. O halde Avrupa’da yaşayan Müslümanların özveri ile çalışıp, içe dönük bir özeleştiri yapıp, nerede hata yapıyoruz bunları düşünmesi lazım. Topluma faydalı olmamız lazım.Biz burada küçük kurumumuzda mütevazı  imkanlarımızla Avrupanın barışına, güvenliğine,huzuruna katkıda bulunmaya gayret ediyoriz  karınca misali, radikalizm aşırılık fanatiklik terör  sanatla  azalabilir ,sanat ince ruhlu   insanlar meydana getirir o zaman gençler yanlış yollara kaymaz kimseye zarar vermez .Bu gün milyonlarca dolar bütçesi olan İslam ülkelerinin elçilikleri bu yönde duyarsızlar,doğru dürüst  bir şey yapmıyorlar  . Kaligrafi sanatı bir Arap sanatı aslında. Kuran-ı Kerim bu hat sanatı ile yazılmıştır. Müslüman ülkeler aslında kirli politikalar ile meşguller. O onla kavgalı şu bunla kavgalı. Biz kavgadan uzağız. Savaştan da uzağız. Biz dostluktan yanayız. Gönüllere girmekten yanayız. Varsın bu gün birileri anlamasın. Gelecek nesiller bunu daha iyi anlayacak. Hazreti Mevlana döneminde anlaşılmamış. Küfürler ve hakaretlere maruz kalmış hatta moğol ajanlığı ile itham edilmiş. Bu gün Avrupa’da on binlerce kişi onu seviyor ve sayıyor ve ona değer veriyor. Ona hakaret edenlerin adı ve sanı anılmaz iken, gönüllere giren Hazret Mevlana bu gün hala hatırlanıyor. Ruhaniyeti ile eserleri ile hayatı devam ediyor. Onun için olaylara gelecek açısından bakmak lazım. İnsanlara doğru bildiğimiz yoldan doğruları anlatmalıyız. Varsın birileri anlamasın ve takdir etmesin. Biz Allah’ın rızası doğrultusunda işler yapmalıyız. Buraya bir Hollandalı düşünür gelmişti. İslam dünyasında bazı mütefekkirler hala anlaşılmadı dedim. Kendisi de Avrupa’da maalesef öyle olmuştur. Bunlar yüz ile yüz elli yıl sonra anlaşılmıştır. Büyük insanların hemen anlaşılması bir anda olmuyor. Zaman geçmesi gerekiyor dedi. İnsanı insan olarak kabul etmek lazım dedi. Bunu söyleyen Hıristiyan ve aynı zamanda da İslam’a ve Müslümanlara saygılı önyargısız bir insan. Bir ortak noktada buluşup, insanlığın sorunlarını ortak noktada çözmek lazım dedi. Bu zaviyeden bakacak olur isek, değil insanlığın problemlerini, bu gün Müslümanların kendi problemlerini  çözmeye güçleri  yetmiyor. O nedenle ne yapacağız insanlığın problem ve sorunlarını yeryüzünde ki samimi insanlar ile, hasbi insanlar ile ve daha doğrusu içinde kin sevgi dolu insanlar ile beraber, insanların ortak problemlerimizi çözmemiz lazım. Burada da milyonlarca samimi insan var. Fakat hakikati bulamamış. Daha güzelini arıyor fakat bilmiyor. Fakat Müslümanlar olarak bizler islamı, ahlakı ve davranışı ile iyi temsil edemediğimizden dolayı vebal altında kalıyoruz.”

‘YAŞAMADAN İNSANLARA BİRŞEYLER DİKTA EDİLMEYE ÇALIŞIYOR’

“Bizler daha güzelini göstermek ile sorumluyuz,kabul ederler ise kabul ederler,kabul etmezler ise kendilerinin bileceği bir iştir. Allah bile insanları imana zorlamaz. İnsanlara iman etme ve etmeme hürriyeti veriyor. Allah bu dünyada insanı muhayyer bırakmış.Bizler insanlara konumları ve yaşantıları itibari ile saygı göstermemiz lazım. İman onu ilgilendiriyor. Bize düşen ise güzel değerleri göstermek . Bu gün en büyük problemimiz metot bilmememizdir. Daha doğrusu hikmet ve usul bilmiyoruz. Niyetimiz halis ama, vurarak kırarak tepeden gelerek, gönüllere girmeden korkutarak ve ürküterek hatta yaşamayarak insanlara dikte etmeye çalışıyoruz. İlk önce kendisi bir yaşaması lazım. İslam’ın en büyük özelliği adalet. Bu gün iki asırdır İslam dünyası ne kadar adaleti temsil ediyor. Ne kadar doğruluğu temsil ediyor. Çalma, çırpma,rüşvet,adam kayırma , yolsuzluk tüm İslam dünyasında. nereye elinizi atsanız cılkı çıkmış. O halde bizim yeniden Müslüman olmamız lazım.”

‘ÖRNEK İNSANLAR YETİŞTİRMELİYİZ’

“Aslında Avrupalılar Hz. Mevlana vb büyük İslam kahramanlarında, Allah dostlarında gerçek İslamı görüyorlar. Gerçek Allah aşkını ve muhabbetini, nezaketini ve letafetini görüyorlar. Bu gün tasavvufun gayesi nedir ? Güzel insanlar yetiştirmek. Daha doğrusu örnek insanlar yetiştirmek. İnsanları kucaklayan, insanı insan olduğu için değer veren insanlar yetiştirmektir. Biz bu gün neredeyiz. Onu sorgulamamız lazım. Müslüman zulmün karşısında olmazı lazımdır. Buraya gelen değerli bir düşünür ve ilim adamı Hollandalı birine Bediüzzaman’ın bir kitabını vermiştim. Hollandaca idi kitap ve kısa sürede okumuş. Kendisine bu kitapta en çok dikkatini çeken ne oldu dedim. Şöyle  dedi en çok dikkatimi çeken ‘Bediüzzaman insanı insan olarak kabul etmesidir.’ Bu gerçekten son derece önemli. Hep bu düstur ile hareket etmeliyiz  yaratılanı yaratanın eseri olarak  görmek  Yunus Emrelerin   yolu, insanı insan olarak kabul etmek mecburiyetindeyiz. Arkadan ise iman geliyor. Burada suç bizim. Maalesef biz İslam’ı iyi temsil edemiyoruz. Bizler gayemizde samimi olup iyi bir temsil ile bundan sonra gelecek adına ortak köprüler kurmalıyız. Ortak problemlerin çözümlerinde bizlerde destek olmalıyız. Müslümanlar  olarak elimizle, dilimizle hiçbir canlıya zarar vermememiz gerekiyor.”

Derslere farklı milletlerden, her yaştan kursiyer katılıyor.

‘AVRUPALILAR İSLAM AHLAKINI KISMEN YAŞIYOR’

“Dürüstlük denilince onların daha önde olduklarını görüyoruz. Halbuki  Kuranın ve sünnetin en önemli emirlerinden biri dosdoğru olmak. Söz verip yapmama ,yalan , işini iyi yapmama, aldatma vs kötü ahlak bizde çok var. Ben bir Hollandalı ile iş yapınca korkmuyorum. Sözlerinde duruyorlar. Ünlü şairimiz Akif’in dediği gibi bunların dinleri işimiz gibi. İşleri de dinimiz gibidir. Daha doğrusu Avrupalılar İslam’ın ahlakını yaşıyorlar. İnşallah rabbim diğer güzelliklere de kavuşmalarını nasip eder. Müslümanlar olarak bizler birbirimizi yemek ile meşgulüz ve çok politize olduk partiler din gibi  oldu  particilik bizi  mahvetti .Hz.Ali ra. söylediği  gibi   insanlar hz  Adem den insanlık kardeşidir  ,buna hayatımızı  düzenleyip zalimler hariç  herkese  gönlümüzü açmalıyız ,biz   sanatı  buna vesile  ettik Rabbim  muvakkak eylesin Hz  Şuayib as. gibi  derim  başarımız  ancak  Allahın inayeti  iledir biz gücümüz yettiği kadar  ıslah etmeye  gayret  ederiz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir