Süleymani, Hamaney, Erdoğan!

YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR

Ortadoğu’yla ilgilenenler Kasım Süleymani’yi çok iyi biliyordu; zira Süleymani Ortadoğu’nun her noktasında etkili bir aktördü. İran hedefleri ve Şii yayılmacılığı için Irak’tan, Yemen’e Lübnan’a, Afganistan’dan Suriye’ye kadar heryerde O’nun izlerini görmek mümkündü. Yerel Şii yapıları organize ederek, İran rejiminin ve imam Ali Hamaney’in her türlü desteğini alarak İran dışında İran lehine her türlü askeri, paramiliter operasyonu yapıyordu. Batılı güçlerin son dönemde Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırmasından sonra oluşan boşluğu İran’ın doldurmasında Süleymaninin çok büyük rolü, etkisi vardır. Ölümüyle bütün dünya Süleymani’nin kim olduğunu, ne kadar önemli biri olduğunu öğrenmiş oldu.

Süleymani’nin kim olduğunu bilmeden önce İran İslam devletinin nasıl çalıştığını biraz bilmekte yarar var. İran başkanlık sistemi ile yönetilen bir rejim. Bütün rejimlerde olduğu üzere elbette yönetimi meşrulaştırmak için seçimler var, sandık var. Ama İran’da seçilen Cumhurbaşkanlarının yetkisi ve gücü sınırlı. Zira İranda her şeyin üzerinde sorgulanmaz, eleştirilmez ve Şii inançlarına göre “hata işlemez”, “günahsız” bir İmam var. Yargının üst kademelerini, ordunun üst yönetimini bu dini rehber atar. Cumhurbaşkanı onun onayıyla göreve başlar. O’nun onaylamadığı adaylar seçimlere giremez. Bizde bir dönem etkili model olan OYAK’a benzer bir yapılanmayla ekonominin önemli kısmı ona bağlıdır. Şii inancına göre ahir zamanda beklenen Gaip İmam ortaya çıkacak ve Şiileri, İslam dünyasını kurtaracak, yönetecektir. Humeyni’nin ortaya koyduğu Velayeti Fakih anlayışı gereği dini lider/Rehber/İmam beklenen gaip İmamın vekilidir. O gelene kadar onun yetkilerini kullanan ve ona zemin hazırlayan kişidir.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⬇️

İmam, yani Ali Hamaney, İran’da rejimin garantisidir. O nedenle rejimi korumak, kollamak öncelikle onun  görevidir. Ordu ona bağlıdır. Rejimi korumak için oluşturulan Devrim Muhafızları Ordusu ondan emir alır. Yasalar İmamın onayıyla yürürlüğe girer. Sistemin bütün güçleri üzerinde etkindir, onları denetler ama sorumluluğu olmayan muazzam bir güce sahiptir dini lider. Teoride bir kuvvetler ayrılığı var gibi görünse de İmam söz konusu olduğunda bütün kuvvetler O’na boyun eğer. Her şeyin üstünde dini, hukuki, idari, askeri ekonomik yetkileri olan, sorgulanmaz, hesap vermez bir aktördür. Halk nezdinde korku ile karışık bir saygıya sahiptir. Zira rejimi korumak üzere Devrim sonrası yapılandırılan, sivillerden oluşan, paramiliter Besiç Güçleri de ona bağlıdır. Siyasi isyanların. Protestoların bastırılmasında ve halkın sindirilmesinde kolluk güçleri kadar Besiçler de etkilidir. Rejimi koruma motivasyonuyla alana inen “Şii müminler” isyancılarla her türlü mücadeleye hazırdır ve yetkilidir. Rejime muhalif bir eylem, hareket olduğunda silahını, kamasını alan alana iner, kendisini görevli bilir.

İmama bağlı Devrim Muhafızları Ordusunun özel operasyonel bir birimi daha vardır. Kudüs Gücü, EL Kuds Tugayları. Bu birim rejimin çıkarlarını korumak, Yurt dışında operasyonlar yapmak, Şiilerin birliğini temin etmek, güvenliklerini sağlamak gibi görevleri olan çok özel bir birimdi. Komutanı doğrudan imamla görüşür ve talimatlarını ondan alır. Son dönemde Ortadoğu’da İran lehine yapılan tüm askeri, yarı askeri operasyonlar, halk eylemleri, cinayetler, katliamlar, adam kaçırmalar bu birim tarafından yapılmıştır. Irak’ta Şiileri organize edip Haşdi Şabi adı altında savaşçı birimler oluşturan, Irak hükümeti ve halkı üzerinde korkuya, silaha dayalı baskı kuran yapı Kudüs Gücü tarafından kurulmuştur. Suriye’de dar bir alana sıkışıp iktidarını tamamen yitirmek üzere iken Esed’i silahlı birimlerle alana inip kurtaran ve iktidarını yeniden inşa eden, Esed lehine katliamlar yapan bu birimdir. Yemende Husileri organize edip arkasında duran bu birimdir. Yemende yaşanan açlık ve ölümlerin bir nedeni Suudi Arabistan ise diğer sorumlu İran ve onun yurt dışında silahlı operasyonlar, çatışma organizasyonları yapan birimleridir. Kudüs gücü Afganistan’dan Lübnan’a kadar her yerdeki Şiileri İran lehine örgütleyen, silahlandıran ve gerek duyduğunda eyleme geçiren, İran’ın ve İmamın desteğine sahip kanlı, yayılmacı bir güçtür. İşte Kasım Süleymani yıllardır bu birimin komutanıdır. İran‘ın Ortadoğu’da kazandığı bütün mevzilerde, dolayısıyla döktüğü bütün kanda, işkencelerde, katliamlarda bu adamın eli vardır. Şii yayılmacılığına adanmışların üzüntüsü, yas tutması böylesi operasyonel ve “başarılı” bir komutanın kaybındandır.

Peki Kasım Süleymani’nin bu başarısı nereden geliyor?

Süleymani mektepli birisi değil. ilkokul mezunu ve alaylı bir komutan. 1979 İran İslam Devrimi’nden sonra Devrim Muhafızları ordusuna katılır. İran Irak savaşında görevler alır. Gözü pekliği, cesareti ve sorgulamaksızın denileni yapması nedeniyle hızla yükselir. 1998’den, öldürüldüğü Ocak 2020’ye kadar doğrudan Hamaney’den talimat alan Kudüs Gücü’nün komutanlığını yapar ve İran lehine, Şii çıkarları için pek çok operasyona imza atar.  1999’da İran’da çıkan öğrenci olaylarının büyümesi üzerine dönemin cumhurbaşkanı Hatemi’ye uyarıda bulunup “eğer isyanı bastıramayacaksan alana biz ineriz!” diye tehdit eden kişidir. Her yolu meşru gördüğü, adam kaçırma, işkence, katliam dahil her şeyi yapabildiği için Ortadoğu’da herkesin korktuğu ve kendisini ve ailesini korumak zorunda hissettiği birisidir. Kasım Süleymani Hz. Hüseyin’in yasını tutan Şiller içinden çıkan, İran’ın muazzam gücüyle her muhalifi öldüren, ezen, bağlı olduğu otoritenin emirleri için hiçbir kural tanımayan bir Şimir’e dönüşmüştür Ortadoğuda. Şiiler dahil herkes Süleymani’den korkar ve çekinirdi. Ama Şii fanatikler için efsaneydi. Adeta İran’ın Polat Alemdar’ıydı, Yeşil’iydi, Çatlısıydı. Devleti, lideri için yapmayacağı şey yoktu. Suç örgütü gibi çalışıyor ama İran devletinin, ordusunun, istihbaratının bütün güçlerini arkasında buluyor, kullanabiliyordu. Kasım Süleymani hakkındaki uç görüşler O’na nereden baktığınıza bağlı. İran rejimi açısından bakarsanız Şii Hilali’ni oluşturmak için alanda büyük kahramanlıklar yapan başarılı bir komutandır Süleymani. Ama insan hakları açısından bakarsanız kimsenin karşılaşmak istemeyeceği bir kabustur, katildir. Insan hakları dosyası çok kabarıktır ve aleyhinde pek çok Uluslararası dava bulunmaktadır. İran devrim Muhafızları ordusunun ve Kudüs Gücü’nün, yani Kasım Süleymaninin 15 Temmuz Projesi üzerindeki etkisi/katkısı da tartışılan, aydınlatılmayı bekleyen bir noktadır.

Süleymani’nin öldürülmesinin uzun vadede ne gibi etkileri olacak göreceğiz. Ama kısa vadede İran’ın Ortadoğu’da, münhasıran Şiiler arasında sorgulanmasını durduracaktır. Irak Şiileri ve Esed Rejimi dahil son dönemde bölgedeki aktörler ve halklar hem İran’ı hem de operasyonel adamı Kasım Süleymaninin baskın rolünü sorguluyorlardı. Öldürülmesi Süleymaniyi bütün Şiilerin kahramanı yapmakla kalmayacak, tekrar ABD karşısında bütün Şiilerin İran etrafında kümelenmesine neden olacaktır. Dolayısıyla İran’ın yayılmacı politikaları Şiilerin desteğini almaya devam edecektir. Öte yandan azil süreci yaşayan Trump bu şaibeli ve sansasyonel olayla kendi sorgulanmasını bir nebze ötelemeyi başarmış ve gündemi kendi lehine değiştirmiştir. Olaylar biraz daha ısınırsa İran ve ABD milli gururu devreye girerek mevcut yönetimlerin hataları, sorgulanmaları tamamen rafa kaldırılabilir.

İran’daki işleyiş ve ilişkiler ağı ile Türkiye’deki benzerliğe Türk toplumunun dikkatini çekmek istiyorum. Kasım Süleymani figürüne, Besiç güçlerine, Erdoğan’ın kendini sorgulanmaz ve herşeyin üstünde konumlandırma çabasına Hamaney’i modelleme uğraşı olarak bakmanızı öneriyorum. Hamaney gibi yasama yürütme yargı ve bütün atamalar üzerinde etkili olan, ekonomiyi kontrol eden, Kasım Süleymani benzeri kirli operasyonlarda kullandığı “Sır Küpü”ne sahip Erdoğan, şimdilerde “kolluk güçlerinin güvenliği sağlamaya yetmediğini” söyleyerek silahlı, kendine bağlı paramiliter gruplar kurmayı gündeme aldı. Erdoğan sizce de Hamaneyleşmeye çalışmıyor mu?

Dini kullanarak kendine güç devşirmede, devleti baskıyla kontrol etmede, halkı hamasetle uyutmada son yaşadıklarımız İran rejiminin uygulamlarıyla benzerlik göstermiyor mu?

Korkarım ki Türk toplumu demokrasiye dönmekte biraz daha gecikirse, hakkından gelemeyeceği, canını çok yakacak özgürlüklerini tamamen gasp eden, dini kılıfa bürünmüş, kalıcı otoriter bir yapıyla yüzleşmek zorunda kalacak!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir