Türkiye’de Hizmet hareketine yönelik baskı, yıldırma ve nihayetinde 15 Temmuz darbe tiyatrosu ile imha sürecinde ‘unutursak kalbimiz kurusun’ dediğimiz nice acı olaya şahit olduk. Kimini bizzat yaşadık, kimini gördük, duyduk, okuduk. ‘İnsan olan bunu yapmaz, vicdanı olan bu kadar ileri gidemez’ dediğimiz her hadiseden sonra maalesef daha beter zulümler yapıldı.
Bilhassa iki yıl süren Olağanüstü Hal döneminde uzun gözaltı süreçlerinde ve cezaevlerinde hak ihlalleri, işkenceler, hakaretler yaşandı. ‘Şuyuu vukuundan beterdir’ diyerek kendi aramızda bile konuşmaya çekindiğimiz nice aşağılık muameleye maruz kaldı hizmet gönüllüleri. Tarih boyunca hiçbir toplumda görülmediği kadar kadın tutuklandı bu ülkede. Ve anneleriyle beraber küçük çocuklar cezaevinde büyümek zorunda kaldı, kalıyor.
Zulümleri sayıp dökmek değil maksadım. Çünkü en temel insan hakkı ihlalleri bütün toplumun ve dünyanın gözü önünde hız kesmeden devam ediyor. En son, babası cezaevinde olan 8 yaşındaki kanser hastası Ahmet Burhan Ataç’ın vaktinde tedavisine izin verilmeyerek iki yıl içinde adım adım ölüme sürüklenişine şahit olduk. Ve halen koronavirüs salgını ile hayati tehlike altında olmalarına rağmen binlerce masum cezaevlerinde tutuluyor.
Maalesef zalim durmuyor, zulmün bir çeşidi bitmeden diğeri başlıyor. Allah’a havale edip O’nun sonsuz kudretine, adaletine, merhametine sığınmaktan başka bir şey de gelmiyor elimizden.
Yaşadığımız acıları, mağduriyetleri, yoksunlukları unutmamız mümkün değil. Fakat, bir an önce yaralarımızın iyileşmesini, hayatımızın normale dönmesini de istiyoruz. Her şeye rağmen, yaşama gayemiz olan hizmetlerimize devam etmeye ihtiyacımız var.
Hayatta ve ayakta kalmanın en önemli motivasyonlarından biri de yaşadıklarımızı doğru bir şekilde anlatmak ve dünyaya duyurmak olmalı. Bu aslında imkanı olan herkesin boynunun borcu değil mi? Gittiğimiz ülkelerde, şehirlerde yepyeni hayatlar kurarken neden geldiğimizi, kendi ülkemizde yaşadığımız baskıları, insanca yaşamamızın engellenişini ve uğradığımız hak ihlallerini anlatmak zorundayız.
Bu mevzuda asırlar öncesinden bize rehberlik yapan çok önemli bir ehlibeyt büyüğünü, Hz. Zeynep’i hatırlatmak isterim. Bugün Kerbela’da gerçekte ne olduğunu, Hz. Hüseyin’in ve ehli beytin nasıl katledildiğini detaylarıyla biliyorsak Hz. Zeynep sayesindedir. Allah Rasulü’nün torunu Hz. Hüseyin’in küçük kardeşi o büyük kadın, Kerbela’dan başlayarak gittiği her yerde maruz kaldıkları zulmü, vahşeti anlatmış, zalimlerin gerçek yüzünü herkese duyurmuştur. Öyle ki, O’nun anlattıkları sayesinde Kufe halkı Hz. Hüseyin’e ihanet ettikleri için pişman olmuş, Yezid ve askerleri tarih boyunca lanetle anılmıştır.
Bugünün Zeynepleri hükmündeki bütün hizmet gönüllüleri olarak, önce kendi evlatlarımıza sonra gelecek nesillere hakikati ulaştırma vazifemiz var. Elbette bu Türkiye şartlarında henüz mümkün değil. Fakat yurt dışına çıkabilmiş herkes, çeşitli imkanlar oluşturarak, gerek sivil oluşumlar aracılığıyla, gerekse ferdi gayretle iletişim kurduğu insanlara halen yaşanmakta olan zulümleri aktarabilir.
Burada önemli bir noktaya da dikkat çekmek isterim. Unutmamaktan kastım kin tutmak, nefreti çoğaltmak, beddua ile kalplerimizi karartmak değil. Çünkü bizim hakikatlerin ortaya çıkmasından ve adaletten başka talebimiz olamaz. Ben inanıyorum ki, bir gün hizmet hareketinin terörle, darbecilikle alakası olmadığını herkes görecek ve bugün düşmanlık yapanlar, zalimi alkışlayanlar gelip pişmanlıklarını ifade edecekler.
Ve belki biz bütün hesapları en büyük hesap gününün sahibi adili mutlak olan Rabbimize havale edip ‘selam’ diyerek geçeceğiz. Fakat bu pişmanlık, yapılanların masum insanlara zulmetmek olduğunu, haksız, hukuksuz uygulamaları değiştirmeyecek. Akan gözyaşları, Ege’de Meriç’te göçüp giden canlar geri gelmeyecek. 2. Dünya Savaşı’nda soykırım yapan Naziler nasıl tarihe bir zulüm örneği olarak geçtiyse, bugünün soykırım dönemi de insanlık tarihine kara bir sayfa olarak geçecek ve bu devrin muktedirleri de utançla anılacak.
Yaşadıklarımızı bulabildiğimiz her yolla herkese anlatacağız. Eli kalem tutanlar yazacak, tutmayanlar konuşacak. Hikayeler, romanlar, şiirler üreteceğiz. Filmler diziler çekeceğiz. Acılarımızı notalara dökecek, türküler, ağıtlar yakacağız. Ahmet’in, Feridun’un, Esma’nın Halime’nin adı dilden dile dolaşacak.
Unutmayacağız ki, bu dünyada bir daha hiçbir muktedir yalan dolanla, vatan millet hamasetiyle, din tüccarlığıyla insanları peşinden sürükleyemesin. Kendi hırsızlıkları, yolsuzlukları ortaya çıkmasın diye kitleleri Allah ile aldatanların işlediği cinayetler, zulümler, soykırımlar tekrarlanmasın. Ve bu toplumdan gelen yeni nesiller ebeveynlerine sorsunlar: “Ahmet Burhan öldürülürken siz ne yapmıştınız?”
YORUM | ŞEMSİNUR ÖZDEMİR
https://www.tr724.com/unutacak-miyiz/