Geçtiğimiz yıl Ankara Emniyeti tarafından gözaltına alınan ve işkenceye maruz bırakılan Dışişleri Bakanlığının eski personeline yönelik yaşatılan süreç ayrıntılarıyla anlatıldı.
Institude.org sitesinde işkence tanığı eski bir diplomatın kaleme aldığı ‘Bir Gözaltı Hikayesi’ başlıklı yazıyla yaşananlar özetlendi. Diplomatın en önemli tespiti yaşatılan bir işkence sahnesi oldu. Diploma o kısmı şöyle anlattı:
Ebu Gureyb değil Ankara KOM şube
“Arkadaşımız koğuşa getirildiğinde kötü görünüyordu. Hava soğuk olmamasına rağmen titriyordu. Yüzüne su dökmeye ve biraz su içirmeye çalıştık. Bir süre konuşamadı, daha sonra ise Irak’ın işgali sonrası Ebu Gureyb hapishanesinde yaşanan işkenceleri hatırlatan sahneler anlatmaya başladı. “Kafama bir çuval geçirdiler, sonra eşofmanımı indirmemi istediler. Ben yapmak istemeyince biri eşofmanımı ve iç çamaşırımı indirdi. Secde pozisyonu aldırdılar, makat bölgesine yağ benzeri bir şey sürdüler, sonra cop sokmaya çalıştılar. Bağırsaklarımı patlatacaklarını ve bunu yaptıkları ilk kişinin ben olmadığımı söylediler…” dedi ve daha fazla anlatamadı, bizim de daha fazla dinlemeye takatimiz kalmamıştı. Bir müddet sonra ise; “Yarın gece yine konuğumuzsun. Copu arkanda görmek istemiyorsan iyi düşün dediler” diyebildi sadece. O gece bizim nezarethaneden başka götürülen olmadı. Ancak aldığımız haberlere göre işkenceler gece boyu devam etmiş, bilincini yitiren bir meslektaşımız hastaneye kaldırılmıştı.”
Süreçte işkence iddialarının ayyuka çıkmasına rağmen Ankara Emniyeti’nin nezarethaneleri 24 saat gözetleyen kamera kayıtlarını paylaşmak gibi tartışmaları sonlandıracak bir delil sunmak yerine yazılı bir açıklamayla iddiaları yalanlaması dikkat çekmişti.
Söz konusu diplomat, “Bu iddialar ne kadar gerçekti? On gün boyunca gözaltında tutulduğum Ankara KOM şubede yaşadıklarımızı kısaca sizlere aktarmak ve takdiri sizlere bırakmak istiyorum.” diyerek yazısını kaleme aldı.
İşte o yazı;
Mülakat Seansları
KOM şube nezarethanelerine yerleştirilmemizin ikinci gününde isimler okunmaya başladı. Sürece çok vakıf olmadığımız için adı okunanların nereye ve niçin götürüldüğünü bilemiyorduk. Alınanlar nezarethanelere geri getirildiklerinde burada pek de insani olmayan muamelelere tabi tutulacağımızın ilk sinyallerini almıştık. Mülakat adı altında insanlara hakaret ve küfür ediliyor, haklarındaki suçlamalara dair somut bilgi vermeden birtakım iddiaları kabullenmeleri isteniyor ve arkadaşlarımız başlarına gelebilecekler anlatılarak tehdit ediliyorlardı.
Mülakatların ilk turunda hakaret ve küfürler eşliğinde “vatan haini olmak, 15 Temmuz gecesi Ankara Emniyetinde şehit olan polislerin kanını elimde taşımak” gibi bazı suçlamalara maruz kaldım. Garip olan şuydu ki, Bakanlığa giriş sınavıyla ilgili somut bir şey sormuyorlar, HTS kayıtları ve düşük miktarlı birkaç para transferinden yola çıkarak hayali irtibatlarla “örgütle iltisakımı” kabul etmemi istiyorlardı. HTS kayıtları giriş sınavının yapıldığı tarih ve adrese ilişkindi ve bu nedenle sınava giren diğer kişilerle ortak HTS kaydı olması değil olmaması tuhaf olurdu, ancak bunları izah etmeme fırsat verilmedi. Sadece iddiaları kabullenmeye zorlandım.
KOM şube yetkilileri mülakatların ikinci turunda taktik değiştirmişti, hedef kişiler seçerek onların üzerine yoğunlaşacaklardı. Yeni taktik gereği bazı arkadaşlarımızı günde birkaç kez almaya, bu kez eşleri ve çocuklarıyla tehdit etmeye, diğerlerinin kendilerinin isimlerini verdiğine dair senaryolar anlatmaya başlamışlardı. Peki ama eğer elde somut deliller varsa bu türden dolambaçlı yollara tevessül etmeye ne gerek vardı ki?
Dışişleri Bakanlığı’ndan birileri Emniyete gelerek sorgulamaların gidişatından memnun olunmadıklarını söylemiş!
Gözaltında dört günü tamamladıktan sonra Sulh Hakimliğine çıkarıldık ve hakim gözaltı süremizin dört gün daha uzatılmasına karar verdi. Sonra öğrendim ki gözaltı sürecinin beşinci gününde Dışişleri Bakanlığı’ndan birileri Emniyete gelerek sorgulamaların gidişatından memnun olunmadığı bilgisini iletmiş. Biz ise Cuma gecesinin işkencenin başlatılması için seçilen zaman olduğunu bir arkadaşımızın gece yarısı koğuştan elleri ters kelepçelenerek çıkarılmasıyla anlayacaktık. Emniyet binasının içerisinde bir şüpheli neden ters kelepçelenirdi ki? Az sonra arkadaşımıza hoş olmayan şeyler yaşatılacağını hepimiz anlamıştık.
“Bağırsaklarımı patlatacaklarını ve bunu yaptıkları ilk kişinin ben olmadığımı söylediler…”
Arkadaşımız koğuşa getirildiğinde kötü görünüyordu. Hava soğuk olmamasına rağmen titriyordu. Yüzüne su dökmeye ve biraz su içirmeye çalıştık. Bir süre konuşamadı, daha sonra ise Irak’ın işgali sonrası Ebu Gureyb hapishanesinde yaşanan işkenceleri hatırlatan sahneler anlatmaya başladı. “Kafama bir çuval geçirdiler, sonra eşofmanımı indirmemi istediler. Ben yapmak istemeyince biri eşofmanımı ve iç çamaşırımı indirdi. Secde pozisyonu aldırdılar, makat bölgesine yağ benzeri bir şey sürdüler, sonra cop sokmaya çalıştılar. Bağırsaklarımı patlatacaklarını ve bunu yaptıkları ilk kişinin ben olmadığımı söylediler…” dedi ve daha fazla anlatamadı, bizim de daha fazla dinlemeye takatimiz kalmamıştı. Bir müddet sonra ise; “Yarın gece yine konuğumuzsun. Copu arkanda görmek istemiyorsan iyi düşün dediler” diyebildi sadece. O gece bizim nezarethaneden başka götürülen olmadı. Ancak aldığımız haberlere göre işkenceler gece boyu devam etmiş, bilincini yitiren bir meslektaşımız hastaneye kaldırılmıştı.
Bir sonraki gece yine koridorun ucundan ayak sesleri gelmeye başladı. Evet, mankurtlar yeni kurbanlarını seçmek için geliyorlardı. Bu kez bizim nezarethaneyi es geçip bitişik nezarethaneden birini götürdüler. Dönüşte anlatılanlar maalesef bir önceki gün dinlediklerimizden farklı değildi. Artık hepimiz sıranın bize ne zaman geleceğini merak ediyor, koridordan gelen her sesle irkiliyor ve yaşayacaklarımıza hazırlıklı olmaya çalışıyorduk.
Nihayet sekizinci gün yine Sulh Hakimliğine çıktık. KOM yetkilileri mahkeme salonuna girip bizi göz hapsine aldılar. Hakime işkenceye ilişkin bir şey söylenmesini istemiyorlardı. Yaşanan olayların etkisiyle hepimiz bir nevi travma geçirmiştik ve hiçbir şey söyleyemeden gözaltı süremiz bir dört gün daha uzatıldı. Mahkeme çıkışı otobüslere bindirilirken bir arkadaş ailesini gördü ve “Çok kötüyüm, işkence var.” diyebildi sadece.
Aynı gün öğleden sonra yine isimler okunmaya başladı. Gidenler iki saate yakın bir süre sonra geldiler ve bu kez yüzlerinde bir rahatlama seziliyordu. Meclis İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun olayları öğrendikten sonra sosyal medya aracılığıyla kamuoyuna duyurması ve ailelerin KOM şubeyi arayıp iddiaların doğru olup olmadığını öğrenmek istemeleri yetkilileri ifadeleri almaya başlamaya zorlamıştı. Sekiz gün boyunca görülmeyen işlemler iki günde tamamlandı ve onuncu gün gruplar halinde yine Sulh Hakimliklerine çıkarıldık. O gün serbest bırakmalar yanında tutuklamalar da oldu, ancak tutuklananların da sonradan tahliye edilmeye başlandığına dair haberler aldık.
Ankara KOM şubede yaşanan işkencelerin sınırlı sayıda kalması Sayın Gergerlioğlu’nun ve işkence mağdurlarıyla görüşerek konuya ilişkin bir rapor hazırlayan Ankara Barosu’nun gayretleri sonucuyla mümkün olabildi. Bu vesileyle kendilerine arkadaşlarım adına teşekkür ediyor, başta bu insanlık dışı iğrenç muamelelere maruz kalanlar olmak üzere tüm meslektaşlarıma geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
İfade süreci ve ifade tutanaklarındaki akla zarar soruları ise başka bir yazıda ele alacağım.