Sadece Borç İle Ayakta Durabilen İflas Etmiş Ülke: Yeni-Türkiye!


Türkiye ekonomisi neden batmadı?


Bazıları bütün bu olanlardan sonra Türkiye’de ekonominin neden batmadığına, ekonomik krizle yerle bir olmadığına şaşırıp hayretlerini ifade ediyor. Doğru; ekonomi hiç de iyi değil, işsizlik artmakta ve virus nedeniyle de epey bir daralma var. Ama Türkiye’nin son 6-7 yılda akıllara hayret veren değişimine baktığımız zaman ekonominin çoktan batması gerektiği düşüncesi bir çoğumuzda hakim. Zaman içinde bütün ülkeler değişirler, iyi ya da kötü yönde. Ama Türkiye’de olanlar çok hızlı oldu ve doğrusunu söylemek gerekirse hiç kimse bu kadar kısa zamanda bu kadar değişimin olmasını beklemiyordu. Peki bu kadar olumsuzluğa rağmen neden Türkiye’nin ekonomisi bazı ekonomistlerin ifade ettiği kadar kötü değil?

Öncelikle, bir patlamanın olması için öncesinde bir sıkışmanın olması lazım. Türkiye uzun zamandır serbest piyasa ekonomisi ile yönetilen bir ülke. Mesela, 2001 yılında patlak veren kriz, sabit kur rejiminin yıkılması ile ortaya çıkmıştır. Her ne kadar zamanın cumhurbaşkanı ile başbakanı arasında geçen anayasa kitapçığının masaya atılması olayı tetiklemişse de asıl neden, o zamana kadar merkez bankasının yürüttüğü doların belirli bir Lira oranına sabitlenmiş olmasıydı. Bir sıkışma olmuştu ve bu patlamıştı. Bu ve benzeri krizler ekonomide Krugman’ın birinci nesil para krizi olarak sınıflandırılır. Türkiye’de doların değerini dalgalı serbest kur rejimi belirlemektedir. Bundan dolayı doların serbest olarak çıkıp inmesi bir sıkışmaya meydan vermemektedir.

Türkiye’nin krize girmemesinin başka bir nedeni de Türkiye’nin hala dünya piyasalarından düzenli olarak dolar üzerinden borç para alabiliyor olmasıdır. “Borç çevirme” olarak adlandırılan, borcu borç alarak kapatma gereği, ithalatı ihracatından yüksek olan Türkiye için her zaman söz konusudur. Bu da Türkiye’yi dünya piysalarındaki gelişmelere bağımlı kılmaktadır. Dünya piyasalarında oluşan gelişmelerden ya da herhangi başka bir nedenden dolayı Türkiye’nin borç alamaması, Türkiye’yi anında krize sokar. Ama böyle bir durum şu an itibariyle söz konusu değildir, Türkiye düzenli olarak dünya piyasalarından borç alabilmektedir.

HALK KRİZİ TOLERE EDİYOR

Ekonomik krizler konusunda bilinmesi gereken başka bir faktör de o ülkelerin halklarının ekonomik olumsuzlukları nasıl karşıladıkları ile ilgilidir. Görülen duruma göre, Türk halkı ekonomik zorlukları gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığı zaman daha çok tolere edebilmektedir. TUİK’in rakamlarına göre Türkiye’de tarımsal sektörde çalışma oranı yüzde 25. Türkiye’deki tarımsal sektörün Türk emek gücünün yüzde 25’ine hiç bir şekilde ihtiyacı yok. Bir başka ifadeyle bu aslında gizli işsizliktir. Bir de bu orana yüzde 15’e varan işsizlik oranını ekleyince gerçek işsizlik oranı çok yüksek. Bu işsizlik oranları gelişmiş ülkelerde olsaydı o ülkelerde büyük protestolarla, sokak eylemleri olurdu. Ama Türk insanı burada tartışmayacağımız bazı nedenlerden dolayı, doğru ya da yanlış olarak bu zorlukları tolere etmektedir. Bu da Turkiye’nin var olan düzenini devam ettirebilmesinin nedenlerinden biridir.

Son olarak da ekonomide güven ve istikrarın öneminden bahsetmemiz lazım. Ekonominin ne kadar büyük olacağını belirleyen faktör aslında insanların ne kadar ekonomik aksiyon aldıklarıdır. İnsanlar, ister tüketici olsun ister üretici, katma değer sağlayıcı aktivitelerde bulundukları zaman ekonomi büyür. Girişimciler ortaya çıkan fırsatları değerlendirirler ve yeni işletmeler açarlar. Girişimcilik yönü biraz daha az olan insanlar da bu açılan teşebbüslere emek gücünü katarak hem kendilerine bir gelir elde ederler, hem de çalıştıkları kurumun ilerlemesine yardımcı olurlar.

Buradan çıkaracağımız sonuç: İnsanlar ne kadar çok yatırım yaparlarsa, sermayelerini ve emeklerini ortaya koyarak ekonomik teşebbüslerde bulunurlarsa ekonomi de o kadar büyük olur. Aksi durumda da ekonomi küçülür.

O zaman Türkiye’de gerek yerli insanımızın, gerek yurtdışı sermayesinin yatırım yapmalarına teşvik eden en büyük faktör nedir? Cevap: İstikrar ve güven. Bu iki faktorun Türkiye’de ne kadar olduğu da zaten malumunuz. Gerçi güvensiz bir ortam oluşturmada gayet istikrarlıyız, bunu da istikrardan sayarsanız. Hem yerli insanımız, hem de yurt dışından gelebilecek potansiyel yatırımcılar için Türkiye çok büyük riskler taşıyan bir ülke. Sermayenize tamamen el konulabileceği gibi haklarınızı  da bağımsız mahkemelerde arayamazsınız. Kısacası Türkiye’de uzun vadeli yatırım yapmak tam bir macera.

ORTA GELİR ÜLKESİ

İşin aslı Türkiye hiç bir zaman ekonomik olarak tam güven vaat eden bir ülke olmadı. Bu problem günümüzdeki iktidarın değil, çok uzun bir dönemin problemidir. Maalesef bu ülkenin insanları kendi ülkelerine/devletlerine hiçbir zaman tam olarak güvenemediler. Cumhuriyet yılları ve öncesi hep darbeler ve siyasi çalkantılar ile geçti. İnsanlara ümit vaad eden bir güven ortamının yokluğu da insanların uzun vadeli ekonomik planlama yapmalarını engelledi. Burada demek istediğimiz Türkiye’nin fakir bir ülke olarak kalmış olması değildir. 1980’li yıllar ile birlikte Türkiye çok büyük ilerlemeler kaydetmiş ve bir orta gelir ülkesi olmuştur. Şunu da bilmek lazım ki günümüz dünyasında orta gelir seviyesinde bir ülke olmak çok da zor değil. Tarımsal bir ekonomiden biraz üretime dayalı bir ekonomiye geçince ülkeler otomatik olarak orta gelir ülkesi olurlar. Asıl marifet bir sonraki adımı atıp gelişmiş bir ülke olabilmekte. Orta gelir tuzağı dediğimiz bu engeli aşabilen çok az ülke vardır, Güney Kore ve Tayvan gibi. Bu tuzağın aşılması da aslında yine güven ortamının sağlanıp sağlanmamasına bağlıdır. Türkiye bir sonraki adımı atıp orta gelir ülkesinden gelişmiş bir ülke seviyesine hiç bir zaman gelememiştir. Kısacası, Türkiye batmıyor, çünkü hiç bir zaman gelişmiş bir ülke olamamıştı zaten.

Bu durum sadece Türkiye’ye özgü değil elbette. Kibarlık olsun diye gelişmemiş ülkeler değil de, gelişmekte olan ülkeler diye adlandırılan bütün ülkelerin en büyük problemi kendi iç güven ortamını kuramamış olmalarıdır. Ha askerler darbe yaptı, ha amcaoğlu iktidarı ele geçirdi derken uzun yıllar boyunca zorla kazanılan değerler bir anda ve kolayca kaybedilmektedir. Bugünün Türkiye’sinde en büyük iş adamları bile mallarına her an çökülme tehlikesinden korkup sermayelerini Avrupa’ya kaçırıyorlarsa halimizi siz anlayın. Bir dahaki yazımızda Türkiye’deki enflasyon tehlikesinden bahsedeceğiz. Sağlıcakla kalın.

ANALİZ | SÜLEYMAN C. KARAMAN
Akademisyen, Ekonomist

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir