Cihat Yaycı olayı ya da Erdoğan’ın ‘cebri keşfi


15 Mayıs 2020 gece yarısına doğru sürpriz bir gelişme yaşandı. 

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Genelkurmay Başkanlığı emrine atandı. 

Bu sıradışı gelişme hem TSK içi dengeler hem de önümüzdeki dönemde yaşanabilecek büyük olaylara ışık tutması açısından çok önemli. 

Üstelik Cihat Yaycı gerek 15 Temmuz akşamı oynadığı kritik rol hem de darbe girişimi sonrası yapılan tasfiyelerdeki belirleyiciliği ile rejimin ‘yıldız isimler’inden birisiydi. 

Mucidi olduğu ‘FETÖMETRE’ ile binlerce TSK personelinin sorgusuz sualsiz ihraç edilip tutuklanmasına neden olan Cihat Yaycı aynı zamanda Türkiye ile Libya arasındaki deniz yetki alanları anlaşmasının da mimarı olarak biliniyordu. 

Peki 15 Temmuz akşamı Erdoğan’ın hemen yanı başında olup, “Başkomutanım de” diye sufle verebilen, icraatlarıyla neredeyse Genelkurmay Başkanı’ndan daha etkili olabilen bir isim gece yarısı neden görevden alındı ?

Bu atama ne anlama geliyor ve bundan sonra ne olabilir ? 

ERDOĞAN’IN KRİTİK TASFİYELERİ

Bu soruya cevap aramadan önce 15 Temmuz sonrası yapılan bazı kritik general/amiral atamalarına bakmakta fayda var. 

Mercek tutacağımız ilk isim 15 Temmuz kontrollü darbesinin mimarlarından Korgeneral Zekai Aksakallı

Tümgeneral rütbesinde Özel Kuvvetler Komutanı iken 15 Temmuz’un kurgulanmasında hayati rol oynadı. 14 Temmuz’da ÖKK’da MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la yaptığı kritik toplantı ve 15 Temmuz günü Tuğgeneral Semih Terzi’nin uçağının Ankara’ya gelişini organize etmesi olayların seyrini değiştirdi. 

Semih Terzi’nin uçağını daha Diyarbakır’da iken engelleyebilecekken adeta önüne kırmızı halılar serip Terzi’nin hiçbir engelle karşılaşmadan Özel Kuvvetler Komutanlığı’na gelmesini sağladı. 

15 Temmuz için bir ‘hain’ bir de ‘kahraman’ gerekiyordu; ikisini de organize etti. Aksakallı emir astsubayı Ömer Halisdemir’e Semih Terzi’yi vurdurttu, üstteğmen Mihrali Atmaca’ya da Ömer Halisdemir’i infaz ettirdi. 

Semih Terzi

Aksakallı bugüne kadar ne mahkemeye ne de savcılara ifade verdi. Müşteki olduğu davalara bile gitmedi. Silah arkadaşlarıyla yüzleşmedi. 

15 Temmuz akşamı olacaklardan haberi olduğu için ‘bilinmeyen bir yerde’ saklanıp ‘eşini teselli etmekle’ meşguldü. 

15 Temmuz kargaşası yaşanıyorken kendisini arayıp ne yaptığını soran dönemin Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korg. İsmail Metin Temel’e “eşini teselli ettiğini” söylemesi üzerine Korg. Temel tarafından “Hemen birliğinin başına git” diye azarlanan Aksakallı, gösterdiği bu üstün başarı (!) nedeniyle rütbe bekleme süresinin dolmasına daha bir yıl varken Korgeneral oldu.

Erdoğan’ın ‘gözde komutanları’ndan birisi haline gelmişti. 24 Ağustos 2016’da TSK ve ÖSO’nün işbirliği ile başlatılan Fırat Kalkanı operasyonunu yönetti. El Bab’ın IŞİD’den geri alınmasında aktif rol almasına rağmen 2017 YAŞ’ında sürpriz bir şekilde Gelibolu 2. Kolordu Komutanlığı’na atandı. 

İsmail Metin Temel, Erdoğan’ı alkışlamıştı.

Bu atama sürprizdi çünkü her ne kadar kolordu komutanlıkları Korgeneral seviyesinde olsa da ikinci kolordunun etkinliği, ÖKK ile kıyaslandığında kızak görev sayılır. 

Dahası 15 Temmuz sonrasında çok sayıda generalin ihracı nedeniyle kolordu komutanlıklarına Tümgeneral atandı. Yani Aksakallı 15 Temmuz kontrollü darbesindeki kritik rolüne rağmen kızağa çekildi. 

ERDOĞAN’I ALKIŞLAYAN KOMUTAN DA KIZAKTA 

15 Temmuz sonrası kızağa çekilen bir diğer isim Orgeneral İsmail Metin Temel. 

Kamuoyu İsmail Metin Temel ismini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’yi eleştirirken alkışlaması ile tanıdı. 

Metin Temel de tıpkı diğer komutanlar gibi 15 Temmuz gecesi ‘ortadan kaybolmuş’tu. 

Dönemin Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral İsmail Metin Temel 6. Hudut Alay Komutan Vekili Piyade Albay Okan Balta’yı telefonla arayıp “Kışla dışına hiçbir surette araç veya personel çıkışı yapılmayacak, sıkıyönetim emrine uyulmayacak” şeklinde emir vermesine rağmen, bu emri kendisine emanet edilen diğer birlik komutanlarına vermeyerek tuzağa düşmelerine seyirci kalmış daha doğrusu katkıda bulunmuştu.

15 Temmuz sonrası tutuklanan dönemin ikinci ordu komutanı Org. Adem Huduti’nin yerine 27 Temmuz 2016’da atanan Temel, 2018 yılındaki Yüksek Askeri Şura’da orgeneralliğe terfi ettirildi. Temel, Erdoğan tarafından özel önem atfedilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarının da sevk ve idaresinden sorumlu komutandı.

Tam da 2’nci Ordu Komutanlığı sorumluluk bölgesinde Suriye’nin kuzeyine harekât planlanırken sürpriz(!) bir biçimde görevden alınıp Genelkurmay Denetleme ve Değerlendirme başkanlığı’na atanan Temel’in yapılacak bu harekâtın zamanlaması ve harekât ayrıntıları gibi konularda Erdoğan ile ters düştüğü yorumları yapıldı.

2’nci Ordu Komutanlığı gibi en kritik ordu komutanlığından Genelkurmay Denetleme ve Değerlendirme başkanlığı gibi bir kadroya yapılan atamayı tanımlamak için “kızağa çekilme” ifadesi bile yetersiz sayılır. 

15 Temmuz sonrası kuvvet komutanlıklarının bile doğrudan MSB’ye bağlandığı bir TSK’da Genelkurmay Başkanlığı emrinde kuvvet yok. Bir bakıma sembolik bir makam. 

Metin Temel’in atandığı görevin ‘bankamatik memurluğu’ olduğu açık. Normal şartlarda bir orgeneralin bu muamele sonrası istifası beklenirdi ama Temel bu görevi kabul etti. 

‘SUFLECİ GENERAL’ DE KIZAĞA 

Gelelim bugünün flaş görevden alma olayına. 

Tümamiral Cihat Yaycı 15 Temmuz akşamı Erdoğan’ın hemen yanındaydı. Hatta Erdoğan’ın meşhur facetime konuşmasında ‘başkomutan de’ suflesini veren isimdi.

Yaycı 15 Temmuz sonrası TSK’da yürütülen tasfiye sürecinin kritik aparatlarından olan ‘FETÖMETRE’nin mucidiydi. 

Bu kriterleri görev yaptığı Deniz Kuvvetleri’nde etkin bir şekilde uyguladı. Kara ve Hava Kuvvetleri komutanlıkları da zaman zaman ‘FETÖMETRE’den yararlandı. 

‘FETÖMETRE’ Ergenekon muhibleri tarafından çok sevildi ve başta Ahmet Zeki Üçok ve Nedim Şener gibi isimler bu uygulamanın tüm kamu kurumlarında uygulanması gerektiğini savundular. 

Yaycı’nın kurduğu Deniz Kuvvetleri ATİİİ (Adli Takip, İdari İşlem ve İnceleme) Şubede ihraç edilecek personel için adli/idari gerekçe üretildi. 

Bu şube marifetiyle “talimat” formatında kaleme alınmış yazıları emniyet ve adliyelere gönderen Yaycı; personelin önce tutuklanmasını sağlayıp daha sonra da bu tutukluluğu gerekçe göstererek ihraç edilmesini sağladı.

ATİİİ Şube personelinin özellikle Ergenekon ve askeri casusluk gibi davalardan hakkında işlem yapılmış, hüküm giymiş personelden seçilmiş olması ise ilgi çekici bir ayrıntıydı. 

Yaycı, Erdoğan ve Perinçek ekibinin propagandasını yaptığı Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasının mimarı, “mavi vatan” kavramının da fikir babasıydı.

Hatırlanacağı gibi 2019 Yüksek Askeri Şurasında Koramiralliğe terfisi beklenirken, kendisi gibi terfi etmesi beklenen ve “darbeyi bastıran komutanlar” olarak anılan başta deniz kuvvetleri olmak üzere diğer kuvvetlerden de birçok generalin rütbe bekleme sürelerinin dahi dolmadan emekliye sevk edilmeleri ya da rütbe bekleme sürelerinin bir yıl uzatılması Ulusalcı çevrelerde öfkeyle karşılandı. 

Bu süreçte Nedim Şener, Yaycı hakkında soruşturma başlatıldığını ileri sürdü. Son dönemde ise Ulusalcı kadrolar canhıraş bir şekilde Yaycı’yı savunmaya başladılar. 

Ancak bu durum sonucu değiştirmedi ve 15 Mayıs itibariyle Yaycı kadrosuz ve görev tanımı olmayan bir göreve atandı. 

Peki Perinçek’in övgüsüne mazhar olan, Nedim Şener’in cansiparane savunduğu Cihat Yaycı hem de YAŞ’a 2,5 ay varken neden bu şekilde kızağa çekildi?

Bilindiği gibi TSK’nın işleyişinde kuvvet kurmay başkanlıklarının YAŞ öncesi mesaisi yoğundur. Özellikle terfi ve emekliliklerin belirlenmesi sırasında bütün gözler kurmay başkanlıklarındadır. 

Yaycı’nın 15 Temmuz ve ‘Fetömetre’ ile kazandığı ‘kredi’ ile Deniz Kuvvetleri’nde bağımsız hareket ettiği için TSK içinde ciddi rahatsızlık oluşturduğu yaygın olarak konuşuluyordu. 

Rahatsızlık duyanlar arasında Hulusi Akar’ın da olduğu kulislere yansımıştı. ATİİ şubenin tüm kural ve teamülleri hiçe sayarak kendi başına hareket ettiği, buradaki alt rütbeli subayların disiplinsiz tavırlar gösterdiği sosyal medyaya bile yansıdı. 

Görevden almanın şimdilik dikkat çekmeyen bir başka boyutu ise şu; 

Deniz Kuvvetleri’nde yapılan hukuksuz tasfiyeler ve her türlü personel işlemleriyle ilgili ileride gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel adli/idari soruşturmalarda tüm suçun üzerine yıkılacağı aktörün Yaycı olduğu ilan edilmiş oldu. 

Kamuoyu nezdinde en parlak ve en muktedir (!) askerlerden birisi olan Yaycı’ın ‘istenmeyen kedi eniklerinin çuvala konup karşı köyün harman yerine atılması’ gibi bir gece ansızın itibar ve askeri kariyerinin sıfırlanması ile TSK’daki tüm personel ve kamuoyuna “Gerçek patron Erdoğan’dır, biat edin” dendi. 

DEVREYE NEDİM ŞENER GİRİYOR 

Bu arada şu hatırlatmayı da yapalım; Yaycı başına gelecekleri gördüğü için bir süredir Ergenekoncu-Ulusalcı cephenin desteğiyle lobi yaptırıyordu. (https://www.timeturk.com/tumamiral-cihat-yayci-ya-istifa-ya-emeklilik-noktasina-getirildi/haber-1341427 

https://mutlakaoku.com/15-temmuz-sonrasinda-atiii-sube-neler-yapti-gorevli-personelin-itiraflari/
https://tele1.com.tr/flas-15-temmuzu-bastiran-komutanlar-tasfiye-edildi-emekli-komutanlardan-buyuk-tepki-73114/)

Ergenekoncu-Ulusalcı cephe Hulusi Akar’ın Yaycı’yla ilgili olumsuz düşündüğünü biliyordu. Hatta Akar’ın Erdoğan’ı maniple etmesinden endişe ettikleri için devreye Nedim Şener’i soktular. 

Başvurulan yöntem çok tanıdıktı, Yaycı için “FETÖ ile en etkin mücadele eden komutan tasfiye edilmek isteniyor” algısı pompalamaya çalışıldı. 

Şener, 22 Ocak 2020 tarihli Hürriyet’te “Tümamiral Cihat Yaycı, emeklilik veya istifa noktasına gelmiş” başlıklı köşe yazısıyla başladığı  ‘defansı’ Yaycı’nın görevden alındığı 15 Mayıs tarihine kadar sürdürdü. 

Şener dünkü yazısında “FETÖ tasfiye mi ediliyor, tasfiye mi ediyor?” diyerek Yaycı’nın tasfiyesini de Cemaat’e bağlayarak bir taşla birkaç kuş vurmanın hesabını yapıyordu. 

Erdoğan’ın iyi bir ‘kullan-at’ uzmanı olduğunu bilen Ergenekoncu-Ulusalcı cephe Yaycı’nın en azından YAŞ’ı atlatabilmesi için çok çalıştı ama başarılı olamadı.

Bir bakıma solunum cihazında ve yoğun bakımda olan Yaycı’nın fişi, tüm hısım ve akrabalarının yalvarmalarına rağmen Erdoğan tarafından çekildi. 

Yaycı bu muamele karşısında ‘onur istifası’ seçeneğini kullanır mı bilinmez ama kesin olan şu; bahsettiğim üç general/amiral de Erdoğan tarafından kullanıldı ve atıldı. 

ERDOĞAN’IN ESAS KORKUSU 

Şu ana kadar ki analizler daha çok Yaycı eksenli olanlardı. Ancak bu tablonun bir de Erdoğan’a bakan boyutu var. 

Erdoğan’ı tedirgin eden temel konu, Yaycı’nın da içinde bulunduğu yapının ‘15 Temmuz mutabakatı’nı bozma sinyaliydi. 

Üstelik son dönemde dile getirilen “Darbeyi yapacak güç mü kaldı” söyleminin “suikast” tartışmalarına dönmesi Erdoğan’ı huzursuz etti. 

Erdoğan, tamamen kendi kontrolünde olan ve Kemalist/Ulusalcı/Ergenekoncu cephe ile organize ettiği 15 Temmuz’un sonuçlarından emin olmanın rahatlığıyla hareket etti.

Ama bu sefer durum farklı. 

15 Temmuz’da sokaklara dökülen kesim AKP taraftarıydı ama kurgulayan beyin takımı Kemalist/Ulusalcı/Ergenekoncu cepheydi. 

Hatta kendisine “Başkomutanım de!” emir kipiyle hitap eden kişi, bugün kaldırıp bir kenara attığı Cihat Yaycı’dan başkası değildi.

Bir başka ifadeyle ülkeyi mevcut durumdan daha da baskıcı, kalıcı bir sıkıyönetim haline taşıyacak “suikast” senaryosunda Erdoğan, senaryonun yanlışlıkla gerçekleşmesinden korktu! 

Ne de olsa Türkiye tarihi bu tür örneklerle dolu. Mesela KKTC’de yapılan bir tatbikatta merminin Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu ıskalayıp arka sıralarda oturan albaya isabet etmesi gibi. (Diler çok itibar edilecek bir kaynak değil. Ama burada konuşan Kıvrıkoğlu’nun kendisi.

15 Temmuz ortaklığı sonrası Kemalist/Ulusalcı/Ergenekoncu cephe yıllardır uykuda olan “uyuyan hücreleri”ni uyandırarak sahaya sürdü. Ve bu sebeple deşifre oldular.

Bu zaten Erdoğan için istenen ve planlanan bir durumdu. Ancak Erdoğan halen bu cephenin ne kadar uyuyan hücresi ve kripto elemanları olduğu konusunda emin değil. 

Cihat Yaycı hadisesi ile Erdoğan, “Cebri keşif” yapmak istedi! 

Özellikle askerliğini komando olarak yapmış olanlar bilir: intikal vs sebeple girilecek bir vadi, ağaçlık, mağara, karanlık bölge vb gibi yerlerde düşman varlığını tespit etme amacıyla buralarda en kritik olduğu değerlendirilen yerlerden başlayarak ateş edilir.

Eğer ateşle karşılık verilirse bu sayede hem düşmanın varlığı hem de nerelerde mevzilendiği tespit edilir ve imha edilerek o bölgeye güvenli bir şekilde girilmesi sağlanır.

Erdoğan, Yaycı gibi kritik bir hedefe ateş ederek gelecek tepki ve hamlelere göre sahadaki gizli düşmanların yerini ve sayısını tespit etmek istiyor.

Erdoğan, çıkması kaçınılmaz olan kavgada ilk yumruğu atmak istedi. 

YAŞ BÜYÜK GERGİNLİĞE GEBE 

Yeni sistemde kuvvet komutanlıklarından gelen veriler ışığında Savunma Bakanlığı’nda hazırlanan terfi listeleri Saray’da son şeklini alıyor ve göstermelik bir YAŞ toplantısının ardından sonuçlar ilan ediliyor. 

Her ne kadar da bu haliyle artık YAŞ toplantısı ve kararlarının saygınlığı “Çorumlu Albayı Erdoğan General yaptı” seviyesine düşmüş olsa da Kemalist/Ulusalcı/Ergenekoncu cephenin 2020 YAŞ’ına dair beklenti ve umutları var. 

Erdoğan; TSK’nın büyük çoğunluğunu tasfiye etmiş, alt kadroları AKP devşirmesi Subay, Astsubay ve Uzman Erbaşlarla doldurmuş olsa da halen askere güvenmiyor.

Darbe ve suikast söylentileri ile kendi yandaşlarına da “cebri keşif” uygulandığının ve kara günler için yaptığı birçok planın deşifre olduğunu fark eden Erdoğan kendi kontrolü dışında gerçekleşebilecek bir hareketliliği akamete uğratmak için ilk yumruğu vurmuş oldu!

Peki, bundan sonra neler olacak/olabilir? 

Bu cevaba geçmeden önce Murphy Yasaları’ndan “Profesyonellerin ne yapacağını kestirebilirsiniz ne var ki yeryüzü amatörlerle doludur!” sözünü hatırlatmak lazım. 

“Ne alaka” diyecek olursanız, evet direkt alakalı değil ama bağlantılı; 

Erdoğan gibi “oynak” ve Ergenekon/Ulusalcı cephe gibi her türlü ahlak ve hukuk kuralından yoksun bir şekilde hareket eden iki aktörün karşılıklı yapacakları hamleleri kestirmek gerçekten çok güç! 

Hatta birçok kez başladığınız analizi daha yarılamadan, analize dair tüm paradigmaların değiştiğine şahit oluyorsunuz!

O yüzden ‘kesin konuşmak’ riskli. Ama eldeki veriler ışığında ne olacak-olabilir sorusunun cevabını arayalım:

1) Ergenekoncu/Ulusalcı cephe “FETÖ hala daha güçlü, Yaycı Amiral’i dahi tasfiye ettiler” çığırtkanlığı yapacak, zaten istediğini yapmış mutlu/mesut Erdoğan bu dalgayı da arkasına alarak yeni bir “FETÖ Mücadele” dalgası başlatacaktır. Bu durumdan Ergenekoncu/Ulusalcı cephe de mutlu olacaktır.

2) Rejimini kavga üzerine inşa eden ve gerginlikle besleyen Erdoğan; SADAT, MİT kontrolündeki cihatçılar ve tepeden tırnağa silahlandırdığı tabanına olan itimadıyla 15 Temmuz benzeri bir kumpasla bu sefer Kemalist/Ergenekoncu/Ulusalcı cepheyle çarpışıp hem “her girdiği savaşı kazanan muzaffer kumandan” unvanını alıp hem de bu rüzgârı da arkasına alarak demokrasinin kırıntısının dahi söz konusu olmadığı bir diktatoryal rejime geçiş yapabilir.    

3) Erdoğan, rejimini 18 yıldır inşa ve tahkim ediyor. Kemalist/Ulusalcı/Ergenekoncu cephe ise birçok karanlık yönleriyle birlikte en az 100 yıllık bir geçmişe sahip. Bu sebeple bu cephenin tam olarak imkân ve kabiliyetleri bilinmiyor. Eğer köşeye sıkıştıklarını ve bu topraklarda var olma mücadelerinin riske girdiğini düşünürlerse; bu güne kadar görmediğimiz ve duymadığımız bir hamleye kalkışabilirler.

4) Her iki taraf da gireceği mücadeleden galip çıkacağı konusunda emin olamazsa, yeni bir stand-by anlaşması imzalayabilirler. Böyle bir anlaşmadan her halükarda Erdoğan daha fazla alan kazanmış, kontrolü daha fazla ele almış ve Kemalist/Ulusalcı/Ergenekoncu cephe zayıflamış olarak çıkacaktır.

Görünen birçok kalesini kaybeden Kemalist/Ulusalcı/Ergenekoncu cephenin böyle bir işe girip girmeyeceğini ise kestirmek zor!

Sonuç olarak Cihat Yaycı’nın kızağa çekilmesi olayı sıradan bir hadise değil. Malesef tüm senaryolar ve projeksiyonlar zor günlerin habercisi. 

HABER-ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir